Tarih: 30.12.2025 19:07

Yılın Son Kıyısında: Yorgun Yüzlerden İnce Bir Umut

Facebook Twitter Linked-in

Yeni yılın son günü, şehrin nefesi sanki daha ağır, daha buğulu. Sokakta yürürken insanların yüzlerine bakıyorsun: aynı çizgi, aynı yorgun bakış, aynı içe çekilen kelimeler. Kimimiz bu yıl büyük acıların içinden geçtik, kimimiz çok büyük sevinçlere tutunduk; ama şimdi sanki herkes aynı çıplak gerçeğin etrafında birleşmiş gibi: hayat, bazen sadece ayakta kalmak demek. Oysa birkaç sene önce yılbaşı haftaları başka çalardı. Mağazaların camları ışıldar, hediye poşetleri birer renkli vaat gibi sallanır, kuruyemiş dükkânları, manavlar, sokak tezgâhları neşeyle taşardı. Kalabalık, umutlu bir telaştı o. Şimdi o telaşın yerini derin, ağır bir düşüncelilik almış gibi.

Şunu da hakkını vererek söylemek lazım: Bizim kutladığımız, yılın kapısından içeri adım atmanın sevinci. Noel'le karıştırmaya gerek yok; Noel 24 Aralık'ta, bambaşka bir anlam dünyasında kutlanıyor. Yılbaşı ise takvimin bir eşiği. İmza atılacak yeni bir sayfa, bazen sadece bir nefes daha. İnancı, kimliği, yaşam biçimi ne olursa olsun herkes için ortak bir durup bakma anı.

Sokakların sessizliğinde en çok duyulan şey, geçim derdiyle atılan yutkunmalar. Altının hızla yükselişi, doların, euronun oynak nefesi, yeni yıl zamlarının ağır gölgesi… 2026'nın neler getireceğini kestirmek güç. Kafalarda hesap makineleri, kalplerde ince bir tedirginlik. Açık konuşalım: Kolay olmayacak. Gün, insanı kulağından çekip gerçekliğin ortasına bırakıyor. Yine de her gerçeğin içinde bir kıvılcım saklıdır; bazen bir çocuğun kahkahasında, bazen bir fincan çayın buğusunda, bazen bir komşu kapısı, bazen yoldan geçenin başını hafifçe eğişinde.

Kayıplarımızı yok saymadan, sevinçlerimizi abartmadan yeni bir eşiğe geliyoruz. Belki de asıl mesele, hayatın sesini kısan yükleri tek başımıza taşımamak. Çünkü umut bazen görkemli laflarda değil, tam yanında duran insana, "Nasılsın?" diye gerçekten sormakta filizlenir. Bir evin ışığını biraz erken yakmak, sofrayı biraz genişletmek, payı küçücük de olsa bölüşmek… Umut, çoğu zaman pahalı sanılır, oysa paylaştıkça ucuzlar; hatta bedava olur.

Kentin duvarlarında asılı takvimler değişecek diye bir gecede başka biri olmayacağız. Ama o gece, şu kısa cümleyi içimizde kurabiliriz: "Devam edeceğim." Devam etmek, bazen bir adımı eksiltmek, bazen bir yükü bölmek, bazen de susup dinlemek demek. Yorulduk evet; ama yorgunluk, bitişin adı değil. Yorgunluk, bir bankta kısa bir soluklanma, bir sargı bezi, yeni bir günün eşiğinde bekleyen sabırdır.

Eskiden yılbaşı alışverişleri bir şenlikti; belki bu yıl şenliği içimize taşımanın zamanıdır. Hediye poşetleri yerine iki güzel cümle, pahalı sofralar yerine sıcak bir çorba, ışıklı vitrinler yerine birinin yüzüne yerleşen içten bir tebessüm… Bazen şehirlerin ışıkları sönükse, yıldızları daha net görürüz. Belki de bu yıl, göğe biraz daha uzun bakmanın yılı olacak.

2026'nın bize ne getireceğini bilmiyoruz; bu belirsizlik ürkütücü olduğu kadar yaratıcı da olabilir. Kendi küçük menzilimizde, elimizin değebildiği yerleri onarabiliriz: bir işi özene bezene yapmak, bir genci cesaretlendirmek, bir büyüğün elini tutmak, haksızlığa karşı ses olmak, dilimizi hafifletmek, kalbimizi ağırlaştıran sözleri seçmekten vazgeçmek. Felaket tellallığı kadar yapay neşeden de uzak, sahici bir ayar bulmak… Belki aradığımız budur.

Yılın son günü, takvimin kıyısında dururken şunu anımsayalım: Zor yıllar, insanın birbirine tutunmayı yeniden öğrendiği yıllardır. Bugün birbirimizin omzuna bıraktığımız küçük bir el, yarın koca bir kapıyı açabilir. Ömrümüzün bütün kışları bir baharın giriş cümlesidir; en koyu gece bile sabaha bir virgül taşır.

Karamsarlık, kalbin camında bir buğu; parmağımızla küçük bir daire açalım oraya, dışarıdaki ışık içeri sızsın. 2026, belki de tam o daireden girecek hayatımıza: ince ama ısrarcı bir umut olarak. Yolumuz açık, y…




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —