14183,40%-0,38
42,88% 0,13
50,49% -0,18
6251,62% 1,32
10086,69% 1,00
Gündemimizin her gün başka bir konuya savrulduğu bu ülkede, daha asgari ücretin yetersizliğini sindiremeden spor dünyasının karanlık sayfaları önümüze seriliyor. Şaşırmak yorgunluğa dönüştü; şaşkınlığımız artık bir refleks gibi. Oysa bu toprakların sporla ilgili bir vicdan pusulası var: “Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklı olanını severim.” Ulu Önder Atatürk’ün bu sözü, sadece bir temenni değil, bir hedef ve bir ölçüydü. Bugün o ölçüyü kaybettiğimiz yerde, sahaların ışıkları parlak ama vicdanın ışığı sönük kalıyor.
Spor kulüpleri, milyonları peşinden sürükleyen kültürel birer merkez; sevincin, ortak hafızanın, kimliğin mekânı. Fakat aynı kulüpler son yıllarda yasadışı bahis, uyuşturucu kullanımı ve türlü suistimallerle daha sık anılır oldu. Teknoloji, iyiye olduğu kadar kötüye de hız ve görünmezlik kazandırıyor. Yasadışı bahis bir tıkla cebinize, sonra evinize, sonra yuvanıza sızıyor. Bir anda “kolay para” vaadi, bir ailenin sessiz çöküş hikâyesine dönüşebiliyor. Ekonominin dalgaları, belirsizlik ve hayat pahalılığı, insanları kısa yoldan kazanca teşvik ederken; sayısal loto, Süper Loto, iddaa gibi oyunlar normalleşiyor ve risk algısı flulaşıyor. Bu bir mazeret değil, bir gerçeklik tespiti: Umutsuzluk ve tedirginlik, kötü kararların en hızlı yakıtıdır.
Spor ise yalnızca skor değildir; karakter inşasıdır. Fakat karakterin önüne marka değeri, reyting, transfer bütçesi ve sosyal medya etkileşimi geçtiğinde, sahadaki oyun kadar oyunun etrafındaki ekosistem de kirleniyor. Kulüp içi yönetim zafiyetleri, hesap vermezlik, denetimsizlik ve “başarı için her yol mubahtır” zihniyeti, ahlaki çürümenin kılcal damarlara sızmasını kolaylaştırıyor. Taraftar kültürümüz, bağlılık ve sevginin yanı sıra kör bir sadakati de beslediğinde, yanlışla yüzleşmek yerine onu alkışlamak gibi tehlikeli bir konfora yerleşebiliyoruz.
Çözüm, tek bir kurumdan ya da tek bir hamleden gelmez; bu bir ekosistem meselesidir. Kulüplerin şeffaf yönetimi, bağımsız denetim, etik kodların uygulanması ve ihlalin caydırıcı biçimde yaptırımla karşılanması, başlangıç için elzem. Altyapılarda yalnız performans değil, değerler eğitimi de verilmedikçe, sahaya çıkan yeteneklerin yanında riskler de büyür. Federasyonların ve devlet kurumlarının yasadışı bahis ağlarına karşı teknolojik ve hukuki kapasitesini güncellemesi; medyanın sansasyon yerine sorumlulukla haber yapması; dijital platformların reklam ve erişim politikalarını toplumsal zarar perspektifiyle gözden geçirmesi gerekiyor. Ve en önemlisi, ailelerin ve okulların finansal okuryazarlık, risk farkındalığı ve bağımlılıkların erken belirtileri konusunda güçlendirilmesi şart. Bir sporcuya, bir gence, bir taraftara “hayır” diyebilme cesareti, bazen en büyük “evet”tir: İnsan onuruna evet, sağduyuya evet.
Taraftarın rolünü hafife almayalım. Tribünler yalnızca ses değil, vicdandır. Şiddeti, suistimali, hileyi, yasadışı bahis kültürünü alkışlamayan; kulübünü sevdiği kadar doğruları savunan bir taraftar kitlesi, en sert denetim mekanizmasından daha etkili bir baskı oluşturur. Çünkü kulüpler, nihayetinde sevginin ve saygının üzerinde yükselir; o zemin çatladığında, üstteki ışıklar ne kadar parlak olursa olsun, alttaki karanlık büyür.
“Temiz futbol” bir slogan değil, bir rota. Ulaşılamaz bir ütopya da değil; her gün verilen küçük kararların toplamı. Hakemin gözünden kaçan bir faulü abartılı bir sevinçle normalleştirmemek, kulübün şeffaflık talebini ısrarla dile getirmek, yasadışı bahis reklamlarını görmezden gelmemek, medyanın diline itiraz etmek, yöneticinin hesap vermezliğine “dur” demek… Bunların her biri küçük ama gerçek adımlar. Atatürk’ün sözü bize hatırlatır: Zekâ ve çeviklik tek başına yetmez; onları taşıyan omurganın adı ahlaktır.
Umarım “temiz futbol” anlayışı sahada bir sistem, kulüpte bir kültür, toplumda bir bilinç olarak kök salar. Çünkü spor, yalnızca kazanmanın değil; birlikte daha iyi, daha dürüst, daha diri olmanın en görünür sahnesi. Ve biz, o sahnede oyunun güzelliğini izlerken, oyunu güzel kılan değerleri de korumayı öğrenirsek, gündemin fırtınaları içinde pusulamızı yeniden buluruz.
Kalın Sağlıcakla…
*Vecdi ŞENEMRE

