Türk vatandaşı olarak ülkemiz neden gelişmiş ülkeler sınıfına giremedi, sanayide dışa bağımlı kaldık diye düşünüyoruz. İlim insanlarımız, tarihçilerimiz bu konuyu inceliyorlar. Bizlerde kendimize göre yorumlar yapıyoruz. Geçmişten ders alamazsak geleceğimizi güzel inşa edemeyiz. Nedenlerini doğru olarak öğrenirsek yine dünyada söz sahibi olan ülkeler arasına girebiliriz.
Peygamberimizin irtihalinden sonra kurulan İslam ülkeleri çoğunlukla millete hizmeti hakka hizmet olarak gördüler. Devlet başkanları dirayetli oldukları zamanlarda yükselme göstermişler, dirayetsiz yöneticiler zamanında zayıf düşmüşler.
Osmanlı kuruluşundan itibaren Padişah ve yönetimde bulunanlar halka hizmeti hakka hizmet gözü ile baktılar. Halkın ihtiyaçlarını karşılamak birinci görev olarak kabul gördü.
Osmanlı ürettiği ürünleri ihraç etmekten önce halkın ihtiyaçlarını karşılamayı uygun görüyordu. Ancak ihtiyaç fazlası ise ihracına izin veriyordu. Avrupa’da 30 yıl savaşları sürerken nüfusları azalmış, zirai üretimde kıtlık başlamıştı. İngiltere, Fransa ve diğer batılı ülkeler Osmanlı dan yüksek fiyatla ürün istedikleri halde halk sıkıntı çekmesin diye ihracata kısıtlı izin vermişti. İzinsiz yurt dışına mal satan cezalandırılıyordu. Bu durum 18. Yılın ortalarına kadar sürmüştür.
Avrupa uzun süre aralarında yaptıkları savaşlardan sonra sanayide, tarımda kalkınmaya başlayınca kapitalizm sisteminin kurallarını uygulamaya başladı.
Kapitalist sistemin başlıca kuralı: Üretilen ürün ülkenin içeriden ve dışarıdan kim yüksek fiyat verirse, iç piyasaya bakmadan dış satım yapıyorlardı. Halk yokluk çekse bile amaç para kazanmak olunca, ziraat ve makineleşme tek elde, zenginlerde toplanarak gelişmeye başladılar.
Avrupa ülkelerinde zenginler yaptıkları savaşların üzerini çizerek şirketler kurdular. Sonra sermayelerini birleştirerek güç birliğine gittiler. Toplanan devasa sermayeler ile ticari ve sanayi işletmeler kurdular.
Osmanlı devleti bu zamanlarda atalarından kalan zenginlikle 17. Ve 18. Yüzyılda bile zenginliğin rehavetinden gelişmelere ayak uyduramadı. Bunun bir sebebi de başa geçen Padişahların kapasitesi ve bazılarının çocuk yaşta olmaları.
Osmanlı ticarete önem veren bir ülkedir. Dünya ticaret yolları asırlarca Müslümanların elinde bulunduğundan batılı devletler geçiş için yüklü ücret ödüyorlardı. Pusulanın bulunması ile batılı tüccarlar ümit burnu ve Hindistan’ın keşfi ile yeni ticaret yolları buldular. Batılı devletler bu yolla ekonomik refaha kavuşurken Osmanlı gelir kaybına uğradı.
Batı, buharlı makineleri icad edince doğu Asya, Afrika, Amerika’nın maden kaynaklarını ellerine geçirdiler. 16. Yüzyılda Afrika ve Amerika da maden yatakları keşfedildi. Hammaddeyi gemilerle taşıyıp işlenmiş olarak yine Afrika ve diğer ülkelere satıyorlardı.
Avrupa da 30 yıl savaşları ve Ronesans devriminden sonra makineleşme ve tarımla birlikte nüfus artışı oldu. Savaş teknolojisi gelişti. Osmanlı savaş zamanlarında ordusunu topluyordu. Batılı güçlere karşı koyabilmek için mecburiyetten düzenli ve devamlı ordu bulundurmak bütçeye artı masraf eklendi.
Osmanlı da halkın bu zamana kadar geçim sıkıntısı olmuyordu. Düzenli ordu bulundurmak bütçeye yük getirince devlet ağır vergiler koydu Resmi hüviyetli kişiler köylerde çiftlikler kurmaya başladı. Devlet re’aya yı (köylüyü) zora soktu. Yüksek fiyatla kredi alan çiftçi borcunu ödemeyince toprakları ellerinden gidiyordu. Üretim düşüyordu.
Bir aile geçinmek için çalışmak üretmek mecburiyetindedir. Ürettiği ürünü satamaz ise nasıl geçinecek. Devletlerde böyledir. Üretecek, ürettiğini satabilecekki halkına hizmet etsin. Günümüzde dünya küçüldü diye bir söz vardır. Ulaşımın, iletişimin geliştiği çağımızda üretmek bir mesele, ürettiğini pazarlamak ayrı bir mesele. Pazarı olmayan bir ürün çok değerli olsa bile üretilmez.
Osmanlı gelişen dünya şartlarını göremedi. En güçlü olduğu zamanda Fransa ya sağladığı kapiitilasyonlarla ülkenin her tarafına mal satmasına, almasına müsaade etmesi Osmanlının aleyhine olmuştu.
Yüce kitabımız Kur’an-ı kerimde birçok ayette “Dağılmayın gevşemeyin” diye uyarılmaktayız. Müslümanın iki günü eşit olmaz. Çok çalışmak, birlik olmak mecburiyetindeyiz. Konuya haftaya devam etmek üzere hoşça kalın.