Toplumların büyük çoğunluğu, tanıdık, öngörülebilir, vasat olanı tercih etme eğilimindedir. Kendine benzeyeni sever, kabullenir, yüceltir, ödüllendirir. Sıra dışı olan, nitelikli olan, zihin açan ve alışılmışın dışına çıkan, çoğu zaman dışlanır. Peki neden?
Konfor Alanı
Toplumlar genellikle bildik, tanıdık olana yönelir. Vasat olan şeyler genellikle sıradandır, kolay anlaşılır, tehdit oluşturmaz. Oysa nitelikli kişiler özgündür, farklıdır, düşünür, sorgular, her kabulü kolayca kabullenmez. Mevcut durumun karşısında olabilir. Bu da toplumda rahatsızlık yaratabilir. Çünkü bu ‘değişim’ demek olabilir. Değişim konfor alanından çıkmaktır. Oysa vasat bu konfor alanında mutlu kendini güvende hissetmektedir.
Çoğunluğun Etkisi ve Ticari Boyut
Vasat olanı toplumun çoğunluğu rahat tüketir, çünkü öyle tasarlanmıştır. Genellikle yüzeyseldir. Oysa daha karmaşık ve nitelikli içerik, belirli bir entelektüel altyapı gerektirir.
Ayrıca vasat olan içeriklerin kolay tüketilmesi, daha çok kazanç sağlar. Bu yüzden nitelikli sanat, düşünce ya da üretim, "zor", "anlaşılmaz" gibi etiketlerle dışlanır.
Kıskançlık ve Tehdit
Toplum vasatı, nitelikli bireyin derinliğini anlayamaz ama fark eder. İşte bu farkındalık, kıskançlık üretir. Çünkü vasat, nitelikli olanın yalnızca zekâsına değil, aynı zamanda onun farklılığına da tahammül edemez. Nitelikli bireyler, bazen başkalarının eksikliklerini görünür hâle getirir. Bu da tehdit olarak algılanabilir.
“Üstün zekâya sahip bir birey, kalabalıkların düşmanıdır; çünkü varlığıyla bile onları yetersiz oldukları gerçeğiyle yüzleştirir.”
Arthur Schopenhauer
Eğitim ve Kültür
Toplumun geniş kesimlerinde eleştirel düşünme, entelektüel bakış, analitik düşünme yetileri zayıfsa, vasat olan daha fazla kabul görür. Nitelikli olan ise anlaşılamadığı için değersizleştirilir.
Sosyal Uyumluluk İhtiyacı
İnsanlar genellikle dışlanmamak, sosyal çevresiyle çatışmamak için çoğunluğun benimsediği şeye yönelir. Bu da bireyin çoğunluğun tercihlerine uyum göstermesiyle sonuçlanır.
Doğan Cüceloğlu, vasatlığın kökenini bireysel gelişimin bastırıldığı, özgüvenin değil korkunun öğretilerek büyütüldüğü bir toplum yapısında görür. Ona göre, birey olamayan insan sürüye uyar ve farklı olanı dışlar.
Sokrates, Atina toplumunda sorgulayıcı düşünceyi teşvik ettiği, gençleri “yoldan çıkardığı” gerekçesiyle ölüme mahkûm edildi. Jüri, nitelikli bir filozofun yerine, vasat düşünceyi tercih etti.
Galileo, bilimsel gözlemleriyle kilise dogmalarını sorguladığı için engizisyon tarafından yargılandı ve susturuldu. Dönemin baskın otoritesi, halkın konforunu bozan nitelikli bilgiyi değil, vasatlığı destekledi.
Van Gogh, hayatı boyunca neredeyse hiç tablo satamadı.
Bugünün Türkiye’sinde de durum çok farklı değil. Nitelikli eğitim; eleştirel düşünme, merak, tartışma, araştırma, konuşma, yazma yerine çoktan seçmeli sisteme boğulmuş soru sormayı unutan gençlik; tıklanma peşinde koşan sosyal medya; bilgi, fayda yerine imajın, görünürlüğün ödüllendirildiği sosyal hayat…
Tüm bunların ortasında, sessizce çalışan, üreten ama görünmeyen ya da az görünen binlerce insan... Çoğu zaman yalnız; daha iyi üretebilme imkanları için bazen yurtdışında….
Vasat olanın ödüllendirilmesinin, yalnızca bireylerin beğeni tercihleriyle değil; yapısal düzenle, medya düzeniyle ve siyasi kültürle şekillendiğini de göz ardı etmemek gerekir.
Toplumu bir kenara bırakın kendi çekirdek toplumunuzda; iş hayatınızda, arkadaş çevrenizde, komşularınız, üyesi olduğunuz küçük sosyal gruplar içinde bile vasata ödül verilirken niteliklinin nasıl dışlandığını görmüyor, yaşamıyor musunuz?
Unutmayın ki nitelikli olan, görünmese de, eninde sonunda hak ettiği yeri bulur. Zaman, vasat olanı hızla tüketir. Oysa nitelikli olan zamanla derinleşir, köklenir.
Vasatlığa karşı nitelikli olma “anlaşılmaz”, “marjinal” olarak yaftalansa, çoğu zaman yalnız bırakılsa da -ki bu çoğunlukla seçilmiş bir yalnızlıktır- bilinçli yapılan en iyi tercihlerden biridir...
Tercihlerimizin “vasat” yerine “nitelikli” den yana olması dileğiyle……
Sevgiyle kalın….
Saniye Erginsoy
s_erginsoy@hotmail.com