Bazen büyüdükçe fark ederiz; bir zamanlar bize büyük gelen yerlerin aslında ne kadar küçük kaldığını. Gölcük de böyle. Çocukluğumuzun sokakları, akşamüstü kalabalıkları, sahildeki esintili yürüyüşler… Hepsi hatıralarımızda canlı; fakat gerçek hayatta, saat 17:30’dan sonra adım adım sönümlenen bir sessizliğe teslim olmuş gibi. Yanı başımızdaki ilçeler geç saatlere kadar canlı ve cazip kalırken, Gölcük’te hayat akşamüstü üzerimize ağır bir kapı gibi kapanıyor. Bu kapanışı hepimiz şehirde gezerken hissediyor, konuşurken dillendiriyoruz: “Geçen gün falanca yere gittik, ne kadar canlıydı; şu lokantada çok iyi yemek yedik, şu kafede harika bir kahve içtik, ortam capcanlıydı.” Peki aynı cümleler Gölcük için kuruluyor mu? “Geçen gün Gölcük’e gittik, şöyle güzeldi, böyle güzeldi, iyi ki gitmişiz.” Kaç kişi bunu gerçekten söylüyor?
İşin can sıkıcı tarafı, bu sorunun cevabını az çok hepimiz biliyoruz. İçinden çıkılamayan bir trafik akışı, bitmeyen bir park yeri arayışı, daralan yaya alanları ve akşam saatlerinde giderek yavaşlayan bir ritim… Bu koşullar altında, insanlar sadece keyifli vakit ararken bile Gölcük’e uğramaktan vazgeçebiliyor. Hafta sonu ailelerin tercihlerine bakınca tablo daha da belirginleşiyor: Kimi zaman bir aile, arabasını koyacak yer bulamadığı için geri dönüyor; kimi zaman yürünecek, oturulacak, çocukların güvenle koşturacağı bir açık alan bulmak zorlaşıyor; kimi zamansa “ne var, nereye gidelim?” sorusunun cevabı Gölcük’te yeterince cezbedici gelmediği için komşu ilçelere doğru yola çıkılıyor.
Bu tercihler tesadüf değil; şehirler artık rekabet halinde. Ulaşılabilirlik, yeme-içme çeşitliliği, güvenli ve geniş yaya aksları, iyi tasarlanmış sahil ve meydanlar, düzenli kültür-sanat etkinlikleri, akşam saatlerinde yaşayan sokaklar… İnsanlar bir yer seçerken sadece bir mekânı değil, bir deneyimi arıyor. Gölcük’ün cazibe merkezi olabilmesi için işte bu “deneyimi” yamalı bohça gibi parça parça değil, bütüncül bir vizyonla yeniden kurgulaması gerekiyor. Bu bir şehircilik meselesi olduğu kadar, ticaret, kültür ve iletişim meselesi de. Hem esnafın yüzünü güldürecek hem ailelerin hafta sonunu burada geçirmek istemesini sağlayacak hem de gençlerin akşamları “burada kalalım” diyecekleri bir ritmi birlikte örmek mümkün.
Önce en büyük düğümden başlayalım: trafik ve park. İyi tasarlanmış bir otopark stratejisi, merkezde kısa süreli parklamayı teşvik edip uzun süreli parklamayı çevredeki düzenli otoparklara yönlendirerek hayatı kolaylaştırır. Yaya öncelikli koridorlar, özellikle akşam saatlerinde otomobil egemenliğini azaltıp yürümeyi keyifli hale getirir. Sahil ve merkez arasındaki bağlantıyı açık, güvenli ve estetik akslarla güçlendirmek, “burada dolaşmanın kendisi”ni bir çekim unsuru haline getirir
Sonra akşam ekonomisi. Bir şehrin ışıltısı genellikle güneş battıktan sonra belli olur. Kafe ve lokantaların dış mekân düzenlemeleri, küçük ölçekli sahne ve dinleti noktaları, butik kitapçılar, tatlıcılar, yerel ürün dükkanları… Bunlar bir arada olduğu zaman, insanlar “bir kahve içip biraz dolaşalım, sonra bir şeyler yiyelim” diye plan kurar. Yerel işletmeleri birlikte hareket etmeye teşvik eden bir “yaşayan akşam” programı düşünün: Belirli günlerde uzatılmış açık kalış saatleri, sokak müziği için düzenlenmiş köşeler, çocuklar için mini atölyeler, sahilde kısa film gösterimleri, meydanda açık hava satranç ve masa oyunları. Küçük dokunuşlar büyük fark yaratır. Şehrin akşam siluetini güvenli, temiz ve canlı kıldığınızda, insanlar “oraya gidelim” demeye başlar.
Kültür ve kimlik meselesi de en az fiziksel düzen kadar kritik. Gölcük’ün bir hikâyesi var; denizle kurduğu ilişki, emeğin ve dayanışmanın izleri, kuşaklar boyu aktarılan bir aidiyet… Bu hikâyeyi güncel bir dil ve estetikle görünür kılmak gerekiyor. Sahilde düzenli temalı pazarlar –yerel üreticilerin, tasarımcıların, genç girişimcilerin buluştuğu– bir “Gölcük Pazarı” kurgusu mesela, kent kimliğini hem ticari hem sosyal anlamda güçlendirir.
Ailelerin hafta sonu tercihlerini etkileyen unsurların başında güvenli ve donanımlı açık alanlar geliyor. Çocuklar için yaratıcı oyun parkları, gençler için spor ve kaykay alanları, ebeveynler için gölgelikli dinlenme bölümleri; temiz tuvaletler, bebek bakım üniteleri, su içme noktaları… Bunlar küçük detay gibi görünse de aile kararlarında belirleyici. Sahil ve parkların bakımının sürekliliği, bankların yerleşimi, aydınlatmanın kalitesi, kent mobilyalarının estetiği, hepsi bir tablo gibi. Üstelik bir şehirde birden fazla “çekim noktası” olduğunda, kalabalık tek bir yere yığılmıyor ve dolaşım daha dengeli, deneyim daha keyifli oluyor. Bu da trafik ve park üzerindeki baskıyı doğal yolla azaltıyor.
İletişim ve görünürlük boyutu da göz ardı edilmemeli. En iyi etkinlik bile duyurulmazsa olmaz. Gölcük’ün takvimini net, erişilebilir ve güncel tutan bir dijital platform; sosyal medyada düzenli, tutarlı ve estetik bir anlatı; esnafla koordineli kampanyalar; “Gölcük’te bu hafta” gibi akılda kalan bir dil… İnsanlar plan yaparken bilgiye hızlı ulaşmak istiyor. Şehir, kendi cazibesini sadece üretmekle kalmamalı; onu anlatmakta da başarılı olmalı.
Elbette bütün bunlar tek seferlik hareketlerle değil, istikrarlı bir planla mümkün.
Gölcük, bir şehrin cazibe merkezi olmak için gereken malzemelere sahip: deniz, hatıralar, bir arada yaşama kültürü ve potansiyel. O potansiyeli ortaya çıkaracak olan şey, cesur ama gerçekçi bir vizyonla atılacak somut adımlar. Sessizliği sadece “sakinlik” diye kabullenmek yerine, onu “dingin ama canlı” bir akşam atmosferine dönüştürmek; karmaşayı sadece “alışkanlık” diye geçiştirmek yerine, akıllı ve insani düzenlemelerle çözmek; sıradanlığı “alışıldık” diye sürdürmek yerine, estetik ve içerik zenginliğiyle aşmak. O zaman bugün sorarken tereddüt ettiğimiz cümleler, yarın kendiliğinden çoğalacak: “Geçen gün Gölcük’e gittik; sahil şahane olmuş, ortalık capcanlıydı, çok iyi kahve içtik, çocuklar parkta bayıldı, iyi ki gitmişiz.”
Gölcük’ün geleceği, akşamüstü kapanan kepenklerle değil, akşamları açılan ışıklarla yazılmalı. Şehrin ritmini birlikte yükseltirsek, sadece mekânlar değil, hatıralar da güzelleşir. Ve bir şehir en çok, hatıralarını güzelleştirebildiğinde yaşar.


